Ayna İnsan Sordu, İskender Pala YanıtladıHiç kuşku yok ki; günümüz edebiyatında roman, en çok sevilen türler arasında ilk sırada olma özelliğini koruyor. 2.Sayımızda; yazdıklarıyla geniş okur kitlelerine ulaşan, Türk edebiyatının önemli isimlerinden Prof.Dr. İskender Pala ile romanı, yazma sürecini ve son yayımlanan kitabı “OD” u konuştuk. Ayna İnsan: Steinbeck’in “Yazın sanatı konuşma denli eskidir. İnsan ona gereksinim duyduğu için doğdu ve insanın ona daha da çok gereksinim duyması dışında bir daha da değişmedi.” cümlesinden hareketle sorarsak İskender Pala’nın yazma gereksinimini tetikleyen iç itki nasıl başladı?İ.Pala: Kitaba zor ulaşılan ve okumanın öncelikli sıralamalar içinde yer almadığı bir Anadolu şehrinde büyüdüm. Hayat şartlarımız zorlu geçiyordu. Kurtulmam, kendime çıkış koridoru açmam gerekiyordu ve edinebildiğim birkaç kitabın satırları arasında yollar buldum. Kitaplar beni eğitime yöneltti ve daha orta öğretim sıralarında kendime “güzel şeyleri başarma” konusunda söz verdim. Sonra savrulmalar çağı geldi. Anarşi, meslek sahibi olabilme çabası, askerlikle geçen onbeş yıl vs. Bütün bu süreçlerin hayatıma yansımaları hep kitap, kâğıt ve kalem vasıtasıyla oldu. Çok okuduğum dönemler oldu. Okuma süreci yazmanın zorunlu hale geldiği zamanlara kadar süren bir dönemdi. Bilimsel makaleler, akademik hayat, derken kültürel yazı hayatının cazibesi diyelim… Kalemi bir düşünme aracı olarak gördüm. Düşüncemi geliştirecek kitaplara sığındım ve kâğıdı önümde hazır buldum. Planlayarak “yazar” olmak istediğimi söyleyemem. Ama yazarlığın dimağıma lezzet veren bir tarafı olduğunu itiraf ederim. Önceleri kendim için yazardım, askerlikten atılınca hayata tutunabilmek ve geçineceğim parayı kazanabilmek için yazdım. Şimdi topluma entelektüel sorumluluklarımla yazmaya çalışıyorum. Daha seçici ve daha planlı.Ayna İnsan: Divan şiirini genç kuşağa sevdiren bir yazarsınız. Kuşkusuz belleğinizde iz bırakmış çok beyit vardır ancak sizi en çok etkileyen beyit hangisi ve divan şiirinin okurun güzelduyusuna bıraktığı sırrın kaynağı için tek başına aşk sizce yeterli mi?İ.Pala: Benim için şu beyit güzeldir demek çok zor. Bir babanın evlatları arasında ayrım yapması gibi bir şey. Hemen her şairden yeri doldurulamayacak güzel beyitlerin fısıldaşıldığı bir bahçede geziniyorum ve hangisinin esansı beni mest ediyor, anlayamıyorum. Ama bu soruya çoğunluk hesabıyla bakıp cevap verecek olursam en ziyade Fuzûlî’nin mısralarından etkilendiğimi söyleyebilirim. Belki de onun üslubunu ruhuma uygun bulduğum içindir. Sonra Galip Dede, Nabi, Baki ve Nedim… Bir de tek tek beyitleri hatırıma sökün edip geliveren şairler var. Ne isimlerini, ne beyitlerini burada anmak imkânım var; sayfalar yetmez. Son günlerde ise Yunus’un mısralarıyla rüyalar görüyorum. Bana “İlim kendin bilmektir” diyor; “Bunca varlık var iken / Gitmez gönül darlığı” diyor. Kendini bilen bir insan olmanın bu kapitalist çağda ne derece zor olduğunu bir düşünün. Varlık düşüncesiyle kuşatılmış insanlığın bu yüzden daralan gönüllerini bir düşünün… Ayna İnsan: Umberto Eco; romanlarında ilk yüz sayfadaki kurgunun sıkıcı ve ağır betimlemeler içerdiğine yönelik eleştirilere karşı, ilk yüz sayfayı sabırla okuyup geçenlerle yola devam etmek istediğini belirtmiş. Sizin roman kurgusunda olmazsa olmazınız nedir? Okuru şaşırtan sürpriz bir final mi? Ya da tarihe, kültüre, medeniyete kelimelerin büyüsünden köprüler açmak mı? İ.Pala: Benim romanlarımın olmazsa olmazı “aşk”tır. Okuyucum benden daima bir aşkı anlatmamı bekler. Ben de onu yanıltmam. Her defasında aşkın bir katmanını veya aşk yolculuğunun asil yanlarını, günümüzün magazin sayfalarında yer alan bu kelimenin eskiden ihtiva ettiği derinliği, insanı olgunlaştıran yanını falan anlatırım. Roman kahramanlarımdan en az biri çok naif bir duygusallık taşır. Benim romanlarımda sürprizler okuyucunun kendisiyle karşılaştığı, ruhuna ayna tuttuğum bölümlerdedir. Yüzyıllar öncesinin hikâyelerini anlatırım ama onu, okuyucunun kalbine tam da kendi hissedeceği şekilde sunarım. Heyecanlı epizodlar, küçük ama çarpıcı anekdotlar ise onu şaşırtmak içindir. Hemen her romanımda bir maksadım vardır ve okuyucuya öğretmek istediğim bir tarih bilgisi mutlaka yer alır. Ama bunu didaktik bir anlatım yoluyla değil romanda fon olarak kullanılacak şekilde yapmaya çalışırım.Ayna İnsan: Stendhal romanı yol boyunca gezdirilen ayna diye tarif eder, İskender Pala’ya göre roman nedir?İ.Pala: Her çağın tutunduğu bir edebiyat türü vardır. Bir dönem şiir çok etkin idi. Denemeler çağını yaşadık meselâ Şimdi roman revaçta. Artık roman yazarak insanları bir fikre inandırabiliyor, kişiliklerini zenginleştirebiliyorsunuz. Bu çağ bilgilenmeyi eğlenmeye feda ediveren bir çağ. İnsanlar bilgi sahibi olmanın değil eğlencenin peşine düşüyorlar. Söz gelimi bir dizi seyrederken tarih öğrendiklerini düşünüyorlar. O halde bilgiyi eğlenceli hale getirmek gerekir. Roman işte bu noktada devreyle giriyor. Çünkü roman bir eğlence aracıdır. Ama eğer siz doğru romanları yazar, yahut romanda doğruları yazarsanız insanlar yine eğlenmiş olurlar ama kitabın son sayfasını çevirdiklerinde artık zihinlerinde bazı fikirler değişmiş, bazı yeni bilgiler yer almış olur. Bunun içindir ki bencileyin tarihi roman yazanların okuyucuya dürüst davranmaları gerekir. Kurgu için tarihi gerçekleri feda etmemelidir. Elbette bu çok zordur. Çünkü tarih, her zaman bir romanın heyecanını, aksiyonunu, edebi lezzetini taşıyor olmayabilir. Bütün bunlara bakarak benim romanım tarihin aynasıdır, diyebilirim. Orada pek az desen, pek az görüntü benim tarafımdan ve bugünün malzemesiyle süslenir, gerisi salt yansımadır; hakikatin yansıması...Ayna İnsan: Katre-i Matem’in kurgusu ve içeriği hakkında yapılan “Batılıların ya da Batıcıların oryantalist ve popülist eğilimlerine kur yapma” eleştirileri hakkında neler söylemek isterdiniz?İ.Pala: Bu eleştiriyi daha evvel bir yerde okumadım. Lâkin söyleyenin tespiti çoğunlukla doğru. Çünkü Katre-i Matem, batı dillerinde okunmasını istediğim bir romandı. Amacım, batılı zihinlerin hoşuna gidecek şeyleri anlatmak değil, batılı zihniyeti kendisiyle yüz yüze getirecek ve kimlik sorgusu yapabilecekleri kanalları açmaktı. Romanın satır aralarında doğunun derinlikleri, aşk katmanlarının derde deva olacak anlayışları, bugünkü batı dünyasının içinde kıvrandığı modernite ve materyalist anlayışın sorgulanması gibi hususları öne çıkardım. Bunları, ülkemizdeki batıcıların da kendilerine sormaları gerektiğini düşündüğümü de ilave edeyim. Katre, gelecek yıl Amerika’da yayınlanmış olacak, inşallah. O zaman amacına da ulaşmış olacağını düşünüyorum. Çünkü bugünkü dünya madde ile mânâ dengesini yitirdiği için sancı çekiyor. Doğu’nun mânâ derinliklerinden süzülecek anlayışlara ihtiyaç var. Katre bu yolda bir nebze işe yararsa benim için sevindirici olur.Ayna İnsan: Son kitabınız “Od” la Yunus Emre’nin çizdiği ışıklı yolu anlatıyorsunuz. Bu çalışma için divandan, âşık edebiyatına geçişin ilk kilometre taşıdır diyebilir miyiz?İ.Pala: Her romanımı bir hedefe yönelik yazdığımı söylemiştim. OD, Yunus’un yeniden gönüllerimize seslenme vaktini bize bildirsin istedim. Çünkü onun mısralarında sancılarımızın devası, ruh çalkantılarımızın sükûnu var. Onun Divan şairi olmaması beni ondan uzaklaştırmıyor; bilakis bütün divan şairlerinin henüz çocuk iken adını öğrendikleri ve şiirlerini ezber ettikleri müstesna kimliğiyle beni ona daha da yakınlaştırıyor. O Türkçemizin bir medeniyet dili haline gelmesinde temel taşını koyan adam; o Anadolu’da aşkın ateşini tutuşturan, belki tasavvufun halk kitlelerine sunulacak hamurunu yoğuran atamız. Onu iyi bilmeden kişiliklerimiz pekişmeyecek, kimliğimiz eksik kalacaktır.-Sevgili İskender Pala söyleşi için çok teşekkür ediyoruz.-Ben teşekkür ederim.Prof.Dr. İskender Pala Kimdir? Akademik Ve Kısa Özgeçmiş:1958, Uşak doğumlu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1979). Divan edebiyatı dalında doktor (1983), doçent (1993) ve profesör (1998) oldu. Divan edebiyatının halk kitlelerince yeniden sevilip anlaşılabilmesi için klasik şiirden ilham alan makaleler, denemeler, hikâyeler ve gazete yazıları yazdı. Düzenlediği Divan Edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edildi.“Divan Şiirini Sevdiren Adam” olarak da tanınan İskender Pala, Türkiye Yazarlar Birliği Dil Ödülü’nü (1989), AKDTYK Türk Dil Kurumu Ödülü’nü (1990), Türkiye Yazarlar Birliği İnceleme Ödülü’nü (1996) aldı. Hemşehrileri tarafından “Uşak Halk Kahramanı” seçildi. Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk, Katre-i Matem ve Şah Sultan adlı romanlarının baskıları yüz binlere ulaştı, pek çok ödül aldı. Türk Patent Enstitüsü tarafından marka ödülüne layık görüldü ve adı tescillendi. Evli ve üç çocuk babası olan Pala, halen İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesidir. başlarken biraz tedirgindim. iskender pala nın dili bana göre biraz fazla edebi, bazen ağır kaçtığı bile oluyor. sıkılır mıyım bitirebilir miyim diye düşünürken bitirdim bile :) diğer kitaplarına göre daha hafifti. dili daha sadeydi belki Yunus'tandır kim bilir.. ama hiç sıkılmadan gerçekten keyif alarak okudum. Ne kadar ilahi aşk olsa da dünyevi aşktan da vazgeçemeyişi, ikisini birleştirişi çok güzeldi.. Yunus'un pişmesi kolay olmamış ama zaten kolay olsaydı Yunus olabilir miydi?..
What do You think about Od (2011)?
İskender Pala'dan okuduğum ilk kitap. Sanırım son da olmayacak.
—Radag