The book is a fantastic examination of our consumerist culture and the philosophy of modern capitalism. It's thought-provoking, interesting, and worth a read.On the other hand, the pace is slow at points, the tension dips, and the narrator seems more of an object than a narrator. Our dear Mr. Pearson is more likely to have things done to, for, or around him than to actually do things, himself. I would suggest reading this book for the point, the philosophy, and reading it as a thought-piece, but it's not Ballard's most enjoyable (though, sadly, his last.)Still, thought-provoking stuff. Richard Pearson, babasının vahşi bir cinayete kurban gitmesi üzerine otoban kasabalarından biri olan Brooklands'a gider. Evliliği ve kariyeri yeni bitmiş olan Richard, ölü bir adamla yakınlık kurmak için onun yürüdüğü yollarda yürüyecek, yatağında uyuyacak ve kasabaya hakim olan garip olaylara dalacaktır. Bilmediği ise çürümenin onun gelmesiyle tavan yapacağı ve kasabanın patlamaya hazır bir cep kıyameti taşıdığıdır...Yazar akılda kalan ve ezber bozan benzetmeleriyle okurunu şaşırtırken edebi gücünü sergilemekten kaçınmıyor. hayal satmak ve reklamcılık arasında kurulan bağıntılar ve yergi dolu iç muhasebeler son derece çarpıcı. Cenazede bile pazarlama yapmaya çalışan müşteri temsilcileri özellikle güçlü vurgu sunuyor. yazarın kurguladığı kasabadaki iç grup St. George haçı bezeli Tshirtlerle kendilerini tanımlıyor. Kasabanın merkezinde dikilen Metro- Centre bir tüketim katedrali olarak kendi Tv kanallarına, otellerine ve akla gelebilecek her türlü ihtiyaca hizmet verebilecek tesislere sahip devasa mimarisiyle dini bir vecd hali ile alışveriş yapan "tüketiciler"in kendilerini ve ihtiyaçlarını bulduğu bir mekan. Vahşi milleyetçilik ve kafatasçılığın banliyölerde kol gezmesi, yazarın "Süper Kent" romanın kıyısına değin geldiği ama girmediği ırkçılık ve nefret suçlarının açıkça işlendiği yeni bir motif olarak okurunun karşına çıkmakta.St.George Haçı, ırkçılık çağrıştıran imaları ile son derece güçlü bir motif. Metro- Centre ise insanın benlik duygusunu elinden alan bir neon ve jelatin cehennemi. Nesne- özne algısının karışmış olması tüm eser boyunca kitapta en çok üzerinde durulan motiflerden biri. Metro - Centre 'daki saldırıda ölen ve yaralanan çok sayıda kişi varken, tükeicilerin AVM'nin maskotu olan ayılara üzülmesi, önlerinde mum yakması gibi kurgu oyunları bu motife yapılan sağlam vurgular. Bir yerde AVM tanrılarına adanmış bir türbe görevi gören ayılar, aynı zamanda dini vecd ve alışveriş yaparken kendinden geçen insanların durumları arasında bağ kurulmasını kolaylaştırmakta. Yaşanmamış bir hayata özlem duyan Richard, babası öldükten sonra tanımaya çalışıyor. geçmişin hayaletleri ile yatıp kalkan Richard, tüm distopyalarda bulunun "yabancı, toplumdışı kimse" rolünü üstleniyor. Onun yaşadığı kültür şokları üzerinden okurun kurduğu bağlantılar, özellikle kabile tanımlaması ile altı çizilen pasajlarda ortaya son derece güzel konmuş.Modern çağın tamtamları Nissan ve Renault'lar, her maçtan sonra kollektif vahşiliklerini ortaya dökmek isteyen holigan ve kafatasşçıların dövdüğü nesneler. Edebi açıdan çok güçlü pasajlar ortaya koyan yazar, şiddet hayalleri kuran küçük bir kasabanın kendi kendine tezgahladığı devrim denemelerinde Le Bon imalarına başvurmuş. Stevenson ve Define Adası atfından bulunan yazar, AVM'nin nevrotik tanrısı olarak kullandığı David Cruise karakteri üzerinden konformizmi eleştirmiş. Tüm bir kasabanın Stockholm Sendormuna itilmesine neden olacak bir plan "kar marjı" üzerinden tanılanmış. Kollektif bir şiddet düşüne kreatif direktörlük yapan karakter, Jung ve Freud imaları ile dolu pasajlarda göz dolduruyor. Kabusu dizayn edenlerin kıyamet patlak verdiğinde "sıfır noktasında" toplanmış olması, Bireyden topluma, özelden genel bir gönderme atfı taşımakta. Kuşatma latında bastıran Stockholm'u muhteşem aktaran yazar, Sangster karakterini klinik kayıtsızlığı temsil eden, kendi dizginlerini yitirmiş bir sosyal deneyci olarak kurgularken, davranışçı ekolün tanrılarını alttan alta taşa tutmuş.Yabancılaşmanın son noktalarını bir mesih edasıyla öngören Ballard, rüyasında tükecileri gören Metro- Centre'nin müritleri olarak kişilerin benliklerini yitirmelerini ve nesneleşme yönünde gösterdikleri çarpık çabayı güzel betimlemiş. dayanıklı tüketim malı haline gelmek isteyen kişiler müşteri sıfatlarını geride bırakıp ellerine barkodlar yapıştırarak, reklam cingıllarıyla dua ederek kollektif deliliğe teslim oluyor ve bunu gönüllü bir şekilde yapıyorlar. Düşmüş tanrılarını diriltme arzusuyla mantığın son kırıntılarını geride bırakan tüketiciler, bir cesede mağaza turu yaptıracak kadar ileri gidiyor. Ana motifi olarak çürümeyi kullanan Ballard, tıpkı Gökdelen adlı eserinde olduğu gibi, tekrar tekrar patlamayı bekleyen delilik bombaları kehanetinde bulunmuş. Başından sonuna değin protest bir yazarın en iyi eserlerinden biri olduğunu her haliyle belli eden kitap kesinlikle "Tüketimcilik" kültürüne yöneltmiş en güçlü eleştirileri ve gri alanlarla dolu kurgusuyla okunmayı hak ediyor.
What do You think about Regno A Venire (2006)?
Sort of like "High Rise" revisited...but in a mall
—Lex